Deyimler Sözlüğü (51)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (51. Sayfa)

günleri gece olmak :
çok kederlenecek bir durum içinde bulunmak.
günleri sayılı olmak :
1) ölümü yakın olmak; 2) bir yerde kalmak için ancak birkaç günü ...
günlük güneşlik görünmek :
sıkıntısız, sorunsuz, huzur ortamında bulunmak.
günlük tutmak :
her gün yaşananları, olayları ve anıları bir deftere yazmak:
günü dolmak :
1) önceden belirlenmiş bir süreyi tamamlamak; 2) ömrünü tamamlama ...
günü gününe uymaz :
her zaman aynı durumda bulunmaz, kararsız.
günü kurtarmak :
günün ağır koşullarını ve engellerini bir biçimde atlatmak:
günü yetmek :
1) ölüm zamanı gelmek; 2) gebe için doğum vakti gelmek
gününü (günlerini) saymak (beklemek) :
kurtulamayacak hasta son günlerini yaşamak.
gününü doldurmak :
bir işin sona ermesi için gereken süreyi tamamlamak:
gününü görmek :
1) kötü bir sonla karşılaşmak, cezaya çarptırılmak; 2) çocukların ...
gününü göstermek :
tehdit yollu cezalandırmak.
gününü gün etmek :
hiçbir şeyi dert edinmeyip gününü hoş geçirmek:
güreş etmek (tutmak) :
güreşmek:
gürleyip gitmek :
beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek:
gürültü bastırmak :
gürültüden daha güçlü ses çıkarıp onu etkisizleştirmek:
gürültü çıkarmak (etmek, koparmak, yapmak) :
1) düzensiz ve rahatsız edici sesler çıkarmak: 2) kavga, karışıkl ...
gürültü çıkmak :
kavga, tartışma, karışıklık olmak:
gürültüye gelmek :
bir iş, bir düşünce vb. telaş ve karışıklığa rastlayarak ilgi çek ...
gürültüye getirmek (boğmak) :
1) bir işi, bir düşünceyi telaş ve karışıklık yüzünden ilgi çekme ...
gürültüye gitmek :
telaş ve karışıklığa rastlayarak değeri anlaşılmayıp unutulmak.
gürültüye pabuç bırakmamak :
(Teklifsiz Konuşma) patırtıya pabuç bırakmamak.
güven duymak (beslemek) :
güvenmek, inanmak.
güven kazanmak :
kendisine inandırmak.
güven vermek :
güven duygusu uyandırmak, itimat telkin etmek.
güvence altına almak :
koruma sorumluluğunu üstlenmek.
güvence vermek :
1) bir anlaşmada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluğu yü ...
güvenceye bağlamak :
güvence altına almak.
güvendiği dağlara kar yağmak (güvendiği dal elinde kalmak) :
yardım ve yarar beklediği kimse, yer veya şeyden iyilik gelmemek.
güveni sarsılmak :
güveni kalmamak.
güvenmelik vermek :
bir kimseye pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümün ...
güvenoyu almak :
hükûmetin tutumu milletvekilleri tarafından onaylanmak.
güvenoyu vermek :
hükûmetin tutumu ile ilgili olarak milletvekilleri tarafından olu ...
güvensizlik duymak :
güvenmemek:
güveyi girmek :
1) erkek, evlenmek: 2) iç güveyisi girmek
ha babam (ha) :
1) karşısındakinin çabasını artırmak için kullanılan bir söz; 2) ...
ha babam de babam :
durmaksızın, sürekli.
ha bire :
durmadan, ara vermeden, arka arkaya, sürekli olarak:
ha bugün ha yarın :
neredeyse, kısa bir süre içinde:
ha deyince :
istenilen anda.
ha gayret :
kuvvet vermek, cesaretlendirmek, yardım etmek için söylenen bir s ...
ha Hoca Ali ha Ali Hoca :
değişik gibi gösterilen iki şeyin, gerçekte aynı olduğunu anlatan ...
ha şöyle :
yapılan bir işin beğenildiğini anlatan bir söz.
ha şunu bileydin :
(Teklifsiz Konuşma) 'bunu çoktan anlaman, bilmen gerekirdi' anlam ...
habbesi kalmadı (yok) :
kalmadı, bitti, tükendi' anlamında kullanılan bir söz.
habbeyi kubbe yapmak :
önemsiz bir şeyi abartmak:
haber almak :
kendisine bildirilmek, öğrenmek, bilgi edinmek:
haber atlamak :
gazetecilikte bir haberi vaktinde yayımlayamamak.
haber çıkmamak :
biri veya bir şey için beklenen bilgi gelmemek.
haber geçmek :
teleks, telefon vb. ile bilgi iletmek.
haber göndermek :
herhangi bir araçla bildirmek:
haber patlatmak :
çok önemli bir haberi ilk kez açıklamak:
haber salmak (yollamak) :
haber göndermek:
haber uçurmak :
gizlice haber göndermek.
haber vermek :
1) bildirmek, haber ulaştırmak: 2) bir durumun, bir olayın belirt ...
haberden haber vermek :
(Teklifsiz Konuşma) bir kimse veya bir konuda bilgi istemek.
haberi olmak :
bilgisi olmak, bilmek:
haberin olsun! :
birine herhangi bir konuda uyarıda bulunmak için söylenen bir söz ...
haberli olmak :
öğrenmiş olmak, haber almış bulunmak:
hacamat etmek :
1) hacamat yoluyla kan almak; 2) (Argo) hafifçe yaralamak
hacet dilemek :
istekte bulunmak:
hacet görmek :
1) gerekli bulmak, gerekli saymak: 2) tuvalete gitmek; 3) alışver ...
hacet kalmamak :
gereği olmamak:
hacet yok :
gerekliği yok, gerekli değil, istemez' anlamında kullanılan bir s ...
hacetini yapmak (görmek) :
küçük veya büyük abdestini yapmak.
hacıağalık etmek :
gereksiz yere, gösteriş için bol para harcamak.
hacir altına almak :
1) kısıtlamak: 2) (Hukuk) hastalık, bunama vb. sebeplerden dolayı ...
haç çıkarmak :
Hristiyanlar, sağ ellerini alın, karın, iki omuz başı ve göğüs hi ...
haddeden geçirmek :
1) madenleri tel durumuna getirmek için haddeyi kullanmak; 2) (Me ...
haddi hesabı yok :
sayılamayacak kadar çok, sınırsız, ölçüsüz:
haddi mi (haddine mi düşmüş) :
onun bunu yapmaya yetkisi veya yeteneği yoktur' anlamında kullanı ...
haddikifayeyi bulmak :
yeterince olmak.
haddini aşmak :
ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek:
haddini bilmek :
kendi değer ve yeteneğini olduğundan üstün görmemek:
hadım etmek :
1) kısırlaştırmak; 2) (Mecaz) köreltmek, önemini azaltmak:
hadi canım sen de :
haydi canım sen de.
hadi oradan :
haydi oradan.
hadise çıkarmak :
olay çıkarmak:
hafakanlar basmak (boğmak) :
sıkıntıdan bunalmak.
hafızayı yoklamak :
hatırlamaya çalışmak:
hafif atlatmak :
kötü bir durumdan çok az bir zararla kurtulmak.
hafif gelmek :
1) ağırlığı fazla olmamak: 2) (Mecaz) önemsiz görmek, değer veril ...
hafife almak :
küçümsemek, önemsememek:
hafiflik etmek :
yakışıksız bir davranışta bulunmak veya söz söylemek.
hafiften almak :
önemsiz bulup üzerine düşmemek, yeterince ilgilenmemek.
hafta sekiz, gün dokuz :
tedirgin edercesine sık sık' anlamında kullanılan bir söz:
hah şöyle :
ha şöyle:
hak (hakkını) yemek :
başkalarının hakkını vermemek:
hak etmek :
1) bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak: 2 ...
Hak getire :
yoktur, bulunmaz, ne arar' anlamında kullanılan bir söz:
hâk ile yeksan etmek (olmak) :
1) yapı, şehir vb. için temelinden yıkıp harap etmek, bütünüyle o ...
hak kazanmak :
emeğin karşılığını alabilecek duruma gelmek:
hakaret görmek :
ağır veya küçültücü davranış görmek, aşağılanmak:
hakaret saymak :
bir sözü veya davranışı hakaret olarak kabul etmek.
hakikatsiz çıkmak :
yakınlığı ve bağlılığı sürekli olmamak:
hakir görmek :
önemsememek, değer vermemek, küçümsemek, küçük görmek, hor görmek ...
hakkı geçmek :
1) birinin payından başkası almış olmak; 2) birinde veya bir şeyd ...
hakkı olmak :
1) payı, alacağı, hissesi olmak; 2) sözünde, düşüncesinde, iddias ...
hakkı ödenmemek :
birinin iyiliklerine, emeklerine karşılık olarak ne yapılsa az ol ...
hakkı var :
doğru düşünüyor, doğru söylüyor, doğru davranıyor' anlamında kull ...

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama