Deyimler Sözlüğü (52)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (52. Sayfa)

Hakk'ın rahmetine kavuşmak (Hakk'a kavuşmak, Hakk'a yürümek) :
ölmek:
hakkından gelmek :
1) zor bir işi başarı ile sona erdirmek: 2) yenmek, öç almak veya ...
hakkını aramak :
hakkı olduğuna inandığı şeyi elde etmeye çalışmak.
hakkını helal etmek :
hakkını, emeğini bağışlamak:
hakkını vermek :
1) gereğini bütün olarak yerine getirmek: 2) birinin çalışmasının ...
haklı bulmak :
davasını, iddiasını, düşüncesini, davranışını doğru bulmak, yerin ...
haklı çıkmak :
davasının, iddiasının, düşüncesinin veya davranışının doğru olduğ ...
haksız bulmak :
bir iddiayı, düşünceyi, davranışı doğru ve yerinde bulmamak.
haksızlığa uğramak :
adalete aykırı bir duruma düşmek, haksızlıkla karşılaşmak:
hâl hatır (hâlini hatırını) sormak :
bir kimseye 'nasılsınız, ne durumdasınız' anlamında nezaket sorus ...
hâlâ o masal :
hep aynı söz, aynı düşünce, davranış veya sorun' anlamında kullan ...
halay çekmek (tepmek) :
halay oyunu oynamak:
hâlden anlamak (bilmek) :
bir kimsenin içinde bulunduğu güç durumu anlayarak sezip anlayış ...
hâle yola koymak :
iyi bir düzen vermek, tertiplemek:
halebi orada ise arşın burada :
bir iddia veya söz abartılı bulunduğunda kanıtını istemek için ku ...
halef selef olmak :
biri ötekinin makamını almak, yerine geçmek.
halel gelmek :
bozulmak, zarara uğramak:
halel getirmek :
zarar vermek:
halel vermek :
bozmak, sarsmak:
haleldar etmek :
bozmak, sarsmak:
halı altına süpürmek :
çözümlenemeyen sorunların görüşülmesini ertelemek, gözden uzak et ...
hâli (hâlleri) duman olmak :
(Argo) kötü duruma düşmek:
hâli harap olmak :
bitkin, perişan olmak, kötü duruma düşmek:
hâli kalmamak :
gücü, takati, eski durumu olmamak:
hâli tavrı yerinde :
durumu, görünüşü, davranışı düzgün.
hâli üzere :
olduğu gibi:
hâli vakti yerinde :
paraca durumu iyi, zengin:
hâline bakmamak :
kendisinin ne durumda olduğunu düşünmeden gücünü aşan işlere kalk ...
hâline köpekler bile güler :
(Teklifsiz Konuşma) çok kötü bir duruma düşenler için kullanılan ...
halka inmek :
halkın anlayışı ve görüşü düzeyinde olmak.
halka olmak :
bir çember biçiminde dizilmek:
hallaç pamuğu gibi atmak :
toplu durumda bulunan kişi veya nesneleri darmadağın etmek.
hâllenip küllenmek :
kendi imkânlarıyla iyi kötü geçinip gitmek, kendi yağıyla kavrulm ...
hallihamur olmak :
içinde bulunduğu koşullara uymak:
halt etmek :
(Teklifsiz Konuşma) uygunsuz bir söz söylemek, uygunsuz davranmak ...
halt karıştırmak :
(Teklifsiz Konuşma) halt etmek:
halt yemek :
(Teklifsiz Konuşma) halt etmek:
halvet gibi :
çok sıcak (yer, oda).
halvet olmak :
birisi veya birileriyle yalnız görüşmek amacıyla içeriye başkasın ...
ham çıkmak :
kavun, karpuz olgunlaşmamak.
ham hum etmek :
belirsiz, önemsiz, boş birtakım sözler söylemek.
ham hum şorolop :
düzenle veya el çabukluğu ile yapılan, kimsenin akıl erdiremediği ...
hamam gibi :
pek sıcak:
hamamcı olmak :
(Argo) boy abdesti alması gerekmek.
hamamın namusunu kurtarmak :
görünüşünü kurtarmaya yönelen birtakım yetersiz çarelere başvurar ...
hamle etmek (yapmak) :
1) atılmak, saldırmak: 2) önemli bir işe girişmek, bir işte başar ...
hamur açmak :
yoğrulmuş hamuru inceltip yufka durumuna getirmek.
hamur gibi :
1) yorgunluktan eli ayağı tutmayan; 2) çok pişip bulamaç durumuna ...
hamur tutmak :
hamur hazırlamak.
han gibi :
gereğinden çok geniş olan (yer).
han hamam sahibi (olmak) :
malı mülkü çok, varlıklı kimse (olmak).
han kapısından teğelti atmak :
defetmek, kovmak:
hangar gibi :
çok büyük ve geniş (yer) anlamında kullanılan bir söz.
hangi peygambere kulluk edeceğini şaşırmak :
kimin sözünü yerine getireceğini bilemeyerek şaşkınlık içinde kal ...
hani yok mu :
dikkati arkadan gelen söze çekmek için söylenen bir söz.
hant hant ötmek :
bir şeye aşırı istek duymak.
hanumanını yıkmak :
ocağını yıkmak, evini barkını dağıtmak:
Hanya'yı Konya'yı anlamak (bilmek, görmek) :
bir işin gerçek yönünü anlayarak aklı başına gelmek, akıllanmak.
hap etmek :
yemek, yutmak.
hapı yutmak :
(Teklifsiz Konuşma) kötü bir duruma düşmek:
hapis giymek :
hapis cezasına çarptırılmak.
hapis kalmak :
1) mahkûm olarak hapiste yatmak; 2) bir yere çıkamaz, gidemez dur ...
hapis yatmak :
hükümlü olduğu süreyi hapishanede geçirmek:
hapishane kaçkını gibi :
kılık kıyafetine dikkat etmeyen (kimse).
hapislerde çürümek :
çok uzun süre hapiste kalmak:
har vurup harman savurmak :
Düşüncesizce ve hesapsızca harcamak, bol bol harcayıp tüketmek.
haraç mezat satmak :
açık artırma ile satmak.
haraç yemek (almak) :
başkasının sırtından geçinmek.
haram yemek :
toplumun gelenek ve göreneklerine veya dinî kurallarına aykırı ol ...
harama uçkur çözmek :
nikâhsız olarak cinsel ilişkide bulunmak.
harap düşmek :
kötü bir durumla karşı karşıya kalmak:
harar gibi :
içine çok şey alabilen, geniş, büyük (eşya).
hararet basmak :
1) çok susamak; 2) vücut ısısı artmak
hararet kesmek (söndürmek) :
susuzluğu gidermek.
hararet vermek :
susatmak.
harekete geçirmek (getirmek) :
bir işin yapılmasına sebep olmak, kımıldatmak, canlandırmak:
harekete geçmek :
1) bir işi yapmaya başlamak, bitirmek amacı ile bir işe girişmek: ...
harem selamlık olmak :
bir yerde kadın erkek ayrı oturmak.
harf atmak :
tanımadığı bir kadına uygunsuz sözler söyleyerek yaklaşmaya çalış ...
harı başına vurmak :
1) çok kızmak; 2) azmak, kendini tutamayacak duruma gelmek
harı geçmek :
kızgınlığı, sıcaklığı, hevesi, isteği veya öfkesi azalmak.
hariçten gazel okumak (atmak) :
1) (Teklifsiz Konuşma) bir konuyu iyice bilmeden üzerinde görüş v ...
harikalar yaratmak :
hayranlık uyandıracak başarılar kazanmak.
haritadan silinmek :
1) bir ülke, başka devletin egemenliği altına girmek: 2) bir yerl ...
harman çevirmek :
harmanlamak.
harman dövmek :
ekin tanelerini saptan ayırma işini yapmak.
harman etmek (yapmak) :
birçok çeşitten birer parça alıp yeni bir birleşim oluşturmak.
harman savurmak :
tahılı samandan ayırmak için dövülmüşünü rüzgâra karşı savurmak:
harmanı kaldırmak :
harman işini bitirmek:
harp açmak :
1) savaş açmak; 2) (Mecaz) bir konuda güçlü biçimde mücadele etme ...
hart hurt etmek :
korkutmak amacıyla sert ve yüksek sesle konuşmak:
hasara uğramak :
zarar görmek, yıkılmak, harap olmak:
hasbi geçmek :
bir şeye önem vermemek, ilgi göstermemek, kısa kesmek:
hasıraltı etmek :
bir işi isteyerek, bilerek ve haksız olarak yürütmemek, örtbas et ...
hasret çekmek :
özlem duymak:
hasret gidermek :
özleme son vermek, kavuşmak:
hasret gitmek :
özlemini çektiği, sevdiği bir yere veya kimseye kavuşamadan ölmek ...
hasret kalmak :
özlemek.
hasta düşmek :
hastalanmak.

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama