eng

Deyimler Sözlüğü

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
1. Sayfa
(... etmenin) âlemi var mı? :
yakışık alır mı, uygun olur mu?' anlamında kullanılan bir söz.
(...) aşağı (...) yukarı :
1) bir kimsenin adının dilden düşürülmediğini, onun pek gözde old ...
(...) belası :
-den dolayı, sebebiyle:
(...) hakkı tanımak :
izin vermek:
(...) hâlini almak :
herhangi bir duruma gelmek:
(...) hükmünde olmak :
1) değerinde olmak: 2) yerinde olmak, yerine geçmek
(...-masıyla ...-mesi) bir olmak :
çabucak olmak:
(...-mesi) an meselesi :
olması her an mümkün, sürekli gerçekleşebilecek durumda:
(...-mesi) gün meselesi :
olması her an mümkün, sürekli gerçekleşebilecek durumda:
(aralarında) kan olmak :
aralarında kan davası bulunmak.
(at) tırısa kalkmak :
tırıs gitmeye başlamak:
(ayakkabı) ayağını vurmak :
ayakkabı ayağını yara etmek.
(bir davranışı birine) reva görmek :
bir davranışı, bir olayı bir kimse için uygun görmek:
(bir durum birinin) sinirine dokunmak :
hoşuna gitmemek, sinirlendirmek:
(bir durum) açığa çıkmak :
1) belli olmak, anlaşılmak: 2) rıhtıma aborda veya kıçtankara olm ...
(bir durum) gün ışığına çıkmak :
açıklığa kavuşmak, aydınlanmak:
(bir durum, düşüncenin) ışığı altında :
bir durum veya düşüncenin konuyu aydınlatmasından yararlanarak, o ...
(bir durumu) açığa çıkarmak :
ortaya çıkarmak, gözler önüne sermek, anlaşılır duruma getirmek:
(bir durumu) açığa vurmak :
belli etmek, ortaya çıkarmak:
(bir iş birinin) vaktini almak (yemek) :
epey zaman harcanmasını gerektirmek.
(bir iş ki) değme keyfine :
söz konusu işten çok hoşlanıldığını anlatmak için kullanılan bir ...
(bir iş veya durum) tersine dönmek :
beklenildiği, umulduğu gibi gerçekleşmemek, aksi olmak:
(bir iş veya durum) tersine gitmek :
1) istenildiği gibi gerçekleşmemek, iyi sonuç vermemek; 2) bir iş ...
(bir iş) aceleye gelmek :
bir iş yapılırken zaman yetersizliğinden dolayı gereken önem veri ...
(bir iş) akıl kârı olmamak :
akıllı bir kişinin yapacağı iş olmamak:
(bir iş) çorba olmak (çorbaya dönmek) :
karmakarışık duruma gelmek, içinden çıkılmaz bir durum almak.
(bir iş) elinde olmak :
isteyince o işi yapabilmek.
(bir iş) felce uğramak :
bir iş yarım kalmak, yürümez duruma gelmek, tam olarak durmak:
(bir iş) gâvur orucu gibi uzamak :
bir iş gereğinden çok sürmek, sürüncemede kalmak.
(bir iş) kâğıt üzerinde (üstünde) kalmak :
1) yapılması düşünülmüş olduğu hâlde yapılmamak; 2) kararı bağlan ...
(bir iş) medreseye düşmek :
(Alay) içinden çıkılmaz boş tartışmaların konusu olmak.
(bir iş) sallantıda kalmak :
bir çözüme bağlanmamak.
(bir iş) sekteye uğramak :
kesilmek, kesintiye uğramak.
(bir iş) sürüncemede kalmak :
bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmek, uzamak, askıda kal ...
(bir iş) uykuda olmak :
yürütülmemek, olduğu gibi durmak.
(bir işe) adı karışmak :
kötü bir işle birinin ilgisi bulunduğu söylenilmek.
(bir işe) burnunu sokmak :
gerekmeden her işe karışmak:
(bir işe) dört elle sarılmak (yapışmak) :
bir işe büyük bir özen ve önem vererek girişmek:
(bir işe) eli yatmak :
eli alışmak:
(bir işe) kendini vermek (vurmak veya çalmak) :
bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka her şeyle ilgisini kes ...
(bir işi birinin) sütüne havale etmek :
işi, beklenen biçimde yapmasını o kişinin vicdanına bırakmak.
(bir işi) aceleye getirmek :
bir işi üstünkörü, özenmeden yapmak:
(bir işi) dallandırıp budaklandırmak :
bir işi, bir sorunu büyüterek karışık duruma getirmek.
(bir işi) gözü yememek :
bir işi yapacak güç ve yeteneği kendinde bulamamak.
(bir işi) pamuk ipliğiyle bağlamak :
etkisi az sürecek bir çare ile geçiştirmek.
(bir işi) piç etmek :
1) (Teklifsiz Konuşma) yapayım derken bozmak, çıkmaza sokmak; 2) ...
(bir işi) resmiyete dökmek :
bir iş veya durumu resmî bir yola sokmak, resmî bir nitelik verme ...
(bir işi) sürüncemede bırakmak (tutmak) :
bir işi sonuçlanıncaya kadar boş yere geciktirmek, uzatmak:
(bir işi) tatlıya bağlamak :
kavgalı bir işi gönül hoşluğuyla bitirmek:
(bir işi) yokuşa koşmak :
bir konuda güçlük çıkarmak.
(bir işin veya bir şeyin) ucundan tutmak :
1) bir şeyle meşgul olmak, katkı sağlamak, yardımcı olmak: 2) (Me ...
(bir işin) adamı :
bir işi ustalıkla yapan.
(bir işin) alayında olmak :
1) işi önem vermeyerek yapmak; 2) işi şaka konusu yapmak
(bir işin) altı yaş olmak :
işe birtakım oyunlar karışmak, böyle bir işe girişmekte sakıncala ...
(bir işin) başında olmak :
1) yöneticisi olmak: 2) işe sahip çıkmak
(bir işin) hamallığını etmek (yapmak) :
bir işin önemsiz fakat ağır ve yorucu yükünü taşımak:
(bir işin) içinden çıkmak :
karışık bir işin güçlüklerini yenebilmek, üstesinden gelmek:
(bir işin) ilerisine gitmek :
bir işin sonuna kadar gitmek.
(bir işin) ipleri birinin elinde olmak :
o işi el altından yönetmek.
(bir işin) kolayına bakmak (kaçmak) :
bir işi yaparken kolay ve kestirme yolu seçmek.
(bir işin) sakalı bitmek :
(Teklifsiz Konuşma) bir iş sürüncemede kalmak.
(bir işin) ucunu kaçırmak :
iş kötüye girmek, çıkmaza girmek.
(bir işin) yolunu yapmak :
bir işin istediği gibi olması için uygun zemin hazırlamak.
(bir işin, bir kimsenin) arkasına düşmek (takılmak) :
1) bir işi sona erdirmek için sıkı çalışmak; 2) birini gözden ayı ...
(bir işin, şeyin) başına oturmak :
bir işi yapmaya başlamak, işe koyulmak:
(bir işte) aktif rol oynamak :
etkili olmak.
(bir işte) eli olmak :
karışmış olmak, gizli bir ilgisi bulunmak:
(bir işte) methali olmak :
bir işe karışmış bulunmak, bir işte parmağı olmak.
(bir işte) parmağı olmak :
bir işi olumsuz yönde etkilemek, bir işe karışmış olmak.
(bir işte) saç sakal ağartmak :
o işte uzun zaman çalışmış, emek vermiş olmak.
(bir işte) tulum çıkmak :
amacını eksiksiz elde etmek.
(bir işte) yer almak :
1) bir işi hazırlayanlar arasında bulunmak; 2) ayrılan yerde durm ...
(bir işten) boş çıkmamak :
bir işten az da olsa bir kazançla çıkmak.
(bir işten) el yıkamak :
ilgisini kesmek.
(bir işten) hariç olmak :
o işin içinde olmamak.
(bir işten) yüz (yüzünün) akı ile çıkmak :
bir işi kendi saygınlığını yitirmeden eksiksiz ve başarılı olarak ...
(bir kadın bir erkekte) gözünü açmak :
kadın ilk cinsel ilişkiyi o erkekle kurmuş olmak.
(bir kıza) dünür düşmek :
bir kızı evlenmek üzere başkası için istemek.
(bir kızı) leğen başından almak :
hamarat diye seçerek almak.
(bir kimseye, bir şeye) ihtiyaç duymak :
o kimse veya şey gerekli saymak.
(bir olayın) arası soğumak :
aradan zaman geçerek önemini yitirmek.
(bir söz, birilerinin) ağzında çalkalanmak :
üzerinde çok konuşulmak:
(bir şey başka bir şeyi) mumla aratmak :
daha kötü olan yeni bir şey, bir durum, bir kimse, pek iyi olmaya ...
(bir şey birine) alay gibi gelmek :
inanılacak gibi olmamak.
(bir şey birine) haram olmak :
bir şeyden gereği gibi yararlanamamak:
(bir şey birinin) aklını başından almak :
bir şey birini düşünemeyecek bir duruma getirmek, çok şaşırtmak:
(bir şey birinin) aklını çalmak :
ilgisini aşırı derecede çekmek.
(bir şey birinin) başının altından çıkmak :
birinin hilesiyle yapılmak:
(bir şey birinin) belini bükmek :
çaresizlik içinde bırakmak:
(bir şey birinin) boyunu aşmak :
kişinin gücünün, yeteneğinin, yetkisinin üstünde olmak.
(bir şey birinin) gözünde olmamak :
herhangi bir üzüntü veya zor durum dolayısıyla o şeye değer verec ...
(bir şey birinin) gücüne gitmek :
gönlü kırılmak, onuruna dokunmak:
(bir şey birinin) tuhafına gitmek :
o şeyi tuhaf bulmak:
(bir şey birinin) zevkini okşamak :
o şeyden hoşlanmak.
(bir şey birinin) zıddı olmak :
bir şey birini tedirgin etmek, hoşuna gitmemek.
(bir şey birinin) zihnini bulandırmak :
kuşkuya düşürmek.
(bir şey birinin) zihnini kurcalamak (tırmalamak) :
1) bir şey sık sık hatırlanıp insanı düşündürmek: 2) çözülmesi ge ...
(bir şey birinin) zoruna gitmek :
onuruna dokunmak, gücüne gitmek.
(bir şey için veya bir şeye) deli olmak :
1) (Teklifsiz Konuşma) çok sevmek: 2) çok sinirlenmek; 3) delirme ...
(bir şey için) birebir gelmek :
etkisini hemen ve kesin olarak göstermek: